3 Ocak 2022 Pazartesi

BU ENFLASYON VE EKONOMİK ÇÖKÜŞ, DAHA AĞIR FAŞİZM DEMEK…

 

ÜÇ HANELİ ENFLASYON KAPIYI ÇALIYOR… KEŞKE ERKEN SEÇİM OLSA…

BU ENFLASYON VE EKONOMİK ÇÖKÜŞ, DAHA AĞIR FAŞİZM DEMEK…

Devleti yönetenlere ve devletin kurumlarına maalesef güven kalmadı. Ben, Ena Grubun açıkladığı enflasyon oranını dikkate alıyorum.  2021’de yıllık enflasyon, Ena Gruba göre yüzde 82.8 oldu. TUİK yüzde 36, TUİK üretici fiyatlarıyla enflasyon ise Yüzde 79.9 oldu… Bu rakamlarda sürpriz yok. Millet zaten çarşıda pazarda, enflasyonun ne olduğunu iliklerine kadar hissediyor. Evlerin mutfağında yangın, odalarında donma tehlikesi yaşanıyor. Türkiye, geçtiğimiz yılın ortalarında enflasyon-devalüasyon sarmalına girmişti. Dolar 8 liradan 12-14 hatta 18 liraya çıktığında gelen zamlar üzerine, aklı başında tüm ekonomistler, hep bir ağızdan “bu dolar fiyatı henüz enflasyona yansımadı. Dolardaki bu artış Aralık, Ocak, şubat aylarında kendini gösterecek” demiştik. Sonuç ortada… Aralık ayı enflasyonu ENAG’da yüzde 19, TUİK’de yüzde 13, TUİK üreticide yüzde 19 oldu.

Enflasyon koşar adım artmaya devam edecek. Yeni yılın ilk günlerinde tüm fiyatları etkileyecek olan vahşi elektrik, doğalgaz ve akaryakıt zamları önümüzdeki Şubat’ta başlamak üzere enflasyona yeni bir ivme kazandıracak. 2021’in Kasım ve aralık aylarında döviz kurunda meydana gelen artışlar da önümüzdeki Şubat ve takip eden aylarda kendini gösterecek. Daha bitmedi. TUİK’in yıllık yüzde 79.9 olan üretici fiyatları ile enflasyonunun alt rakamlarına bakalım. Rafine petrol yüzde 161, ham petrol yüzde 138, ana metaller yüzde 130, elektrik gaz yüzde 117, kimyasallar yüzde 101 zamlanmış. Bu ürünlerde gerçekleşen fiyat artışları, önümüzdeki birkaç ay içinde tükettiğimiz tüm ürünlere yeni zamlar olarak ve yeni enflasyon olarak yansıyacak. Üstüne bir de tarımda kuraklık, plansızlık ve tarım politikalarında bilinçli olarak uygulanan boş vermişliği ekleyin. Çiftçinin bu yıl ürünü gübresiz ektiğini hesaplayın. Gıda maddelerinde hem fiyat artışları hem de kıtlık tehlikesi had safhada…

Ekonomi teorisinde olmayan faiz sebep enflasyon sonuç teorisini ispatlamak için önce Merkez Bankası’ndan 128 milyar dolar sattılar. Akıllanmadılar. Hala ısrarla devam ediyorlar.  Sadece bankaların işine gelen Merkez Bankası politika faizini düşürdüler. Ama döviz kurunu patlattılar, tüketici faizlerini, esnafın, sanayicinin kredi faizini, hazinenin borçlanma faizini yükselttiler. Bunların tümünün bütçeye ve millete maliyeti her geçen gün katlanarak artıyor ve artmaya devam edecek.  Hazinenin borçlanma faizlerinin artması demek, yeni vergiler, yeni zamlar, Merkez Bankası’nın yeni para basması ve yeniden enflasyon demek… Bütün bunlar, küçük bir azınlık dışında halkın giderek yoksullaşması ve yoksullaşmaya devam etmesi demek.   

Gelinen bu enflasyon rakamları ile hazinenin iç ve dış borçlanma faizlerini de döviz kurunu da tutmak mümkün olmayacak. Belki birkaç gün, Merkez Bankası’nın olmayan dövizleri ile Merkez Bankası’nda emanet duran dövizleri satarak dövizi en fazla bir hafta tutarlar. Sonrası çok kötü bir şekilde patlar.    

Daha önce yazmıştık. Asgari ücrete yüzde 50 olarak yapılan zam, Ocak alının sonunda işçinin eline geçecek. Daha ocak sonu gelmeden asgari ücretin alım gücü çoktan uçtu gitti. Memura ve emekliye verilecek zamlar (büyük ihtimalle bu akşam, 8 saat sonra açıklanacak) daha ortaya çıkmadan eridi. Siyasal analiz yapanlar, memur ve emekliye yapılacak zamma göre erken seçim olup olmayacağını konuşuyorlardı. Memur ve emekli zamları ne olursa olsun, en kısa zamanda yapılacak erken seçime kadar dövizi tutacak müdahale olanağı sınırlı ve zor gibi görünüyor. Saray iktidarı dışarıdan yüklü bir para bulabilirse, en kısa zamanda erken seçimi zorlayabilir. Bir diğer alternatif, çok ağır bir faşizm, kaos yönetimi ve olabildiğince seçimden kaçmaya çalışmak. Daha ağır bir faşizm, AB ile ilişkileri iyice gerer, bardağa damlayan son damla gibi Türkiye’nin AB’ye ihracatını da zora sokar.

Çok karamsar bir bakış açısı diye değerlendirebilirsiniz. Ama Türkiye’yi, Müslüman ülke olarak görmeyip yağmalanacak ülke, “Dar-ül Harb” olarak tanımlayan İhvan zihniyetinin bilinçli politikaları ile beceriksiz yönetim birleşince sonuç bu oluyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurumlarında gerçekleştirilen çökertme harekâtı, ekonomik çöküşle birlikte koşar adım hedefine gidiyor. AKP-  MHP destekli saray yönetimi Türkiye Cumhuriyeti’nin bekaa sorunudur. Dünyaya iktisat tarihi penceresinden bakarsak, bu ağır enflasyon ve ekonomik çöküş toplumları ikili bir yol ayrımına getiriyor. Ya daha ağır bir faşizm ve baskı yönetimi ya da milletin kendi kaderine el koyması… Temennimiz her zaman demokrasiden yana…

Meriç KÖYATASI

DOĞRU PARTİ Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı


28 Aralık 2021 Salı

KUR GARANTİSİ İLE ATTIKLARI TAŞ KURBAĞIYI ÜRKÜTMEYECEK

 

23 ARALIK 2021 


EKONOMİDE TERS KÖŞE ALKIŞLANMAZ, AKSİNE GÜVEN SARSAR…  ÜSTELİK DE SUÇTUR…

KUR GARANTİSİ İLE ATTIKLARI TAŞ KURBAĞIYI ÜRKÜTMEYECEK, DAĞ FARE DOĞURACAK, ENFLASYONU BİZE KALACAK…

Türkiye’de olup bitenler bir gerilim filmi gibi… Üzerimize adeta bir kâbus çöktü. Ekonomide istikrarsızlık had safhada… Saray yönetiminin gün aşırı birbiri ile çelişen kararları, herkesin kafasını karıştırıyor.

Kur garantili köprü gibi, mevduatta kur garantisinin faturasını da parası olmayanlara yüklediler. Tıpkı köprüden geçmeyenlerin ödediği köprü parası gibi… Bunu yaparken toz duman içinde ortaya iki büyük yeni sorun çıktı… Birincisi güvensizlik ve istikrarsızlık, üstelik suç işlenerek had safhaya ulaştı. İkincisi de açıkladıkları kur garantili mevduat için Hazine başka telden Merkez Bankası başka telden çalıp kaytarmaya çalışıyor. Saraydan yeni ve sert bir emir gelmezse, belli ki onlar da bu kur garantisini sulandıracaklar, döviz kaldığı yerden devam edecek…

Önce istikrar ve güvene gelelim. Döviz kurunun bir ay içinde yüzde 80 artması, ardından da bir gün içinde yüzde 30-40 seviyesinde düşmesi istikrarsızlığın daniskasıdır. Bu kadar oynak bir piyasada hiçbir kişi ya da kurum iş yapmak istemez. İstikrar için ise güven gerekir. Bizde ise güven yerlerde sürünüyor ve maalesef güven sarsan kararlar SUÇ İŞLENEREK alınıyor.

Saray yönetimi, ekonomide herkesi ters köşe yaptı. Bir futbolcu, penaltı atışında kaleciyi ters köşeye yatırıp topu ağlara gönderirse, bu hareket alkışlanır ve takdir görür. Ancak ülkeyi yönetenlerin herkesi ters köşeye yatırması alkışlanmaz. Bu, hem güven kaybına yol açar hem yasalara göre suç, hem de ahlaka göre ayıptır.

Bir gün önce bir toplantıda, “ Neymiş efendim faizleri düşürüyormuşuz. Benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu” diyeceksiniz, ertesi gün tüm dünyayı, kendi halkınızı, piyasaları aldatıp faize kur garantisi getirerek örtülü faiz artışı yapacaksınız. Normal ülkelerde, ekonomi yönetimleri alacakları kararları kamuoyuna açıklarlar ve o kararları aynen uygularlar. Bizdeki gibi tam tersini yapmazlar. Aksi takdirde büyük güven kaybı oluşur.

Bu kargaşa arasında kimse fark etmedi. Ama Sözcü Gazetesi’nde yazan Çiğdem Toker herkesin bildiği ama farkına varmadığı konuyu yakaladı ve gündeme getirdi. O da insider trading.  İçeriden öğrenenlerin ticareti… Finansal bilgileri ve kararları önceden öğrenen kişilerin bu bilgiyi kendi çıkarları için kullanması… Cumhurbaşkanı, faizi düşüreceğini bir kez daha güçlü bir şekilde vurgularken, ertesi gün tam tersi bir karar alınıyor. Faiz örtülü olarak artırılıyor. Ve Aynı gece bazı kişiler, 1 milyar dolarlık dövizi 18 liradan satıp sonrasında 11 liradan geri alıyor. Dolar başına 7 lira, eşittir 7 milyar liralık bir vurgun… Bu hem Türkiye’de hem de dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde suç. Türkiye’de bu suçu araştıracak savcı bulmak olanaksız gibi… Ama bu olay suç olduğu kadar, toplumsal vicdana ve toplumsal ahlaka da sığmaz. Ayıptır. Ortada savcı yok. Ama bu olayı ayıplayıp kınayanların sesi çıkamıyor. Aksine, kararı alan siyasi otoritenin seçmenleri sokağa çıkıp halay çekerek ayıbı ve suçu, kutsayıp kutluyor.

Hem karar alıcı olarak söylediğin bir şeyin tam tersini yapacaksın, hem bu suç olmasına rağmen yanına kar kalacak, hem de yandaşların bunu davul zurnayla kutlayacak. Böyle bir ekonomiye hangi yerli ve yabancı yatırımcı güvenir… Bu saatten sonra faizi istediğiniz kadar artırın, istediğiniz kadar taviz verin,  Türkiye’ye yabancı sermaye gelmez, aklı başında yerli yatırımcılar yatırım yapmaz. Ancak yurt dışına para çıkarmış yandaş ve paydaşların yurt dışına çıkardığı paralar, başka bir siyasi hesap için Türkiye’ye gelir.

HAZİNE VE MERKEZ BANKASI TOPU TACA ATMAYA ÇALIŞIYOR

İkinci nokta da şu… Faize kur garantili mevduat konusunda faturanın ne kadar büyüyeceği, belirsizlik taşıyor. Ucu açık. Ucu açık faturayı Hazine de yüklenmek istemiyor, Merkez Bankası da… Yaptıkları açıklamalar ya da yayınladıkları tebliğler ile işi yokuşa sürüyorlar. Anladığım kadarıyla, Saraydan yeni ve sert bir emir gelmezse, kur garantisini sulandırmak istiyorlar. En az üç aylık vade şartı, özel kişilerin bu uygulamadan sadece bir kez faydalanabilmeleri gibi…

Türkiye’de mevduat sahipleri bir aydan fazla vadeye girmiyor. Üç aya nasıl ikna olacaklar bilemiyorum. Bekleyip göreceğiz. Yandaş iktisatçılar ve yazarların şu söylediklerini de bir kenara not edin: “Kaynaklarımız, döviz spekülatörlerinin bir süre daha dövizde kalacağı…”

Buradan anladığım kadarıyla, ekonomi yönetimi de, bekledikleri döviz bozdurmanın gerçeklemeyeceğinin farkına vardılar. Başka bir deyişle attıkları taş ürküttükleri kurbağaya değemeyecek. Dövizin düştüğü noktada, döviz gerekçesiyle artırılan fiyatlar düşmeyecek,  enflasyon hızlanarak artmaya devam edecek. Üç aya kalmaz döviz, “Bu istikrarsızlık ve güvensizlik ortamında bu kadar istirahat yeter” deyip yoluna devam edecek. Çünkü Türkiye’de dövizin artmasına neden olan reel sorunlar olduğu yerde duruyor. Merkez Bankası döviz rezervleri eksi 40 milyar dolar. Dış borcumuz 450 milyar dolar. Bir yıl içinde ödenmesi gereken dış borç ve cari açık 200 milyar dolara yaklaşacak. Bütçe daha çıkmadan delik deşik olmuş. Kamunun iç borçları daha da artacak. Enflasyon hızlanarak devam edecek. Ekonomi uyuşturucu bağımlısı gibi dışborçkolik hale gelmiş. İstikrarsızlığın ve güvensizliğin had safhada olduğu bu reel ekonomik yapıda ne düzeldi ki, kur yerinde kalsın?

 

OCAK AYI FIRTINALARINA DİKKAT

 

Kur garantili Türk Lirası faizde son durum ne? Dün yazdığımız gibi. Hazine Merkez Bankası’na, Merkez Bankası da Hazine’ye topu atıyor. Bankacılar ne yapacaklarını bilmiyorlar. Yeni bir yasal düzenleme yapılması gerektiği söyleniyor. İstim arkadan gelsin deniyor ama şu ana kadar tatmin edici yasal bir düzenleme yok. Piyasalarda yavaş yavaş kandırıldık duygusu yayılıyor. Hükümete yakın gazeteci Hande Fırat’ın ekonomi yönetimine yakın kaynaklardan aktardıkları burada önemli bir not olarak dursun:  “Beklenti ilk aylarda yaklaşık 50 milyar dolarlık mevduatın Türk Lirasına dönmesi… Kaynaklarım, spekülatörlerin bir süre daha dövizde kalacağını tahmin ediyor…”

Devlet, dolar düştü işte fiyatları düşürün diyor. Benzine, mazota, elektriğe, doğalgaza yaptığı zamları geri almıyor. Pazarcıya sebzenin meyvenin fiyatını düşür diyor. Ama gübredeki yüzde 500’lük zamlar, zirai ilaçlardaki yüzde 100’ü aşan zamlar ortada duruyor.  Hele bir Aralık ayı enflasyonu açıklansın, dış piyasalardaki noel ve yılbaşı telaşı bitsin… İyimserler, bu kur garantili mevduat hikâyesini en fazla üç ay gibi görüyordu. Ama galiba üç aydan önce patlayacak gibi duruyor. Kim bilir neler olacak?

Şimdilik ekonomist şapkamızı bir kenara bırakalım ve kaptanlık şapkamızı takalım. Biz denizciler için yüzyılların deneyiminden süzülüp gelen fırtına takvimi vardır. Her yıl, birkaç gün önce ya da sonrasına denk gelir ama mutlaka o tarihte fırtına patlar. Denizciler ona göre seyir planı yaparlar, sığınacak güvenli liman ararlar. Takvimler 9 Ocak’ta Zemheri, 14 Ocak’ta Karakancaloz fırtınalarını gösteriyor. Aman dikkat.

Zemheri: Kışın en soğuk günleri, karakış anlamına gelir. Denizciler için Fırtına Takviminde Zemheri zamanı 22 Aralık’ta başlar, 30 Ocak’ta biter.  Bu soğuk günlerde zemheri adını alan fırtına ise bir iki gün yanılma ile 9 Ocak’tadır.

Karakancaloz: Türkçe ve Yunancada kullanılır. Kötü ruh anlamına gelir. Türk ve Yunan denizcilerin fırtınanın şiddeti nedeniyle bu ismi taktığı rivayet olunur. Tarihte yazılı olarak ilk kez Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde rastlanmıştır.

 


21 Aralık 2021 Salı

EKONOMİDE TERS KÖŞE ALKIŞLANMAZ, AKSİNE GÜVEN SARSAR

 


EKONOMİDE TERS KÖŞE ALKIŞLANMAZ, AKSİNE GÜVEN SARSAR…

Kur garantili mevduat uygulaması ile faizin örtülü olarak artırılması üzerine kur düştü ve Malatya’da AKP’liler kur düşüşünü, halay çekerek kutladı. Bir futbolcu, penaltı atışında kaleciyi ters köşeye yatırıp topu ağlara gönderirse, bu hareket alkışlanır ve takdir görür. Ancak ülkeyi yönetenler, ısrarla düşürdükleri faiz için bir gün önce “Ben faizleri düşüreceğim. Bu Müslümanlık için nastır” deyip ertesi gün faize kur garantisi getirerek örtülü faiz artırımına giderse, bu “Ne güzel ters köşe yaptı” diye alkışlanacak bir davranış değildir. Aksine, bu tüm dünya piyasalarını ve kendi halkını gözüne baka baka yanıltmaktır. Zaten kaybolan güveni iyice düşürmektir… Normal ülkelerde ve demokrasilerde ekonomiyi yönetenler ve Merkez Bankaları, gizli saklı davranmazlar. Gelecekte neler yapacaklarını açıklarlar ve yaparlar. 

 


EYYY TÜSİAD DEDİLER FAİZİN VE DÖVİZ KURUNUN YÜKÜNÜ VATANDAŞA BİNDİRDİLER

 Ekonomist Meriç Köyatası kur garantili mevduatın sonunu açıkladı. Her dediği çıkan adam garsonun hesabı kime kilitleyeceğini yazdı (yenicaggazetesi.com.tr)



Ekonomist Meriç Köyatası kur garantili mevduatın sonunu açıkladı. Her dediği çıkan adam garsonun hesabı kime kilitleyeceğini yazdı

Ekonomist Meriç Köyatası, “Hazine açıkları ve enflasyon beklentileri nedeniyle döviz kuru yine artacak. Kur garantili mevduat için üç ay, altı ay ve bir yıllık vade koydular. Üç aylık vadeli TL mevduatı artar. Üç ay sonra da Hazine büyük bir açıkla karşı karşıya kalır” diye yazdı.

Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meriç Köyatası sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda hükümetin ekonomi politikalarını sert dille eleştirdi.

“Eyyy TÜSİAD dediler, bankaların ve sanayinin ödemesi gereken yükü, milletin sırtına yüklediler… faiz lobisiyle Sevr anlaşması imzaladılar” diyen Köyatası, “Kur garantili otoyollardan sonra kur garantili faizimiz de oldu… üç haneli enflasyona hazır olun. Ne oldu da yüksek kur ve ihracata dayalı Türk modelinden iki gün içinde vazgeçtiniz? fırtına poyrazdan eserken aniden lodosa drise etti kaptan çaresiz” diye yazdı.

Köyatası’nı yazısının tamamı şu şekilde:

“Döviz kurlarında ve piyasalarda fiyatların ani bir şekilde yükselmesi de, ani bir şekilde düşmesi de istikrarsızlık göstergesidir ve sağlıklı değildir. İstikrar önemlidir. Dövizde son 4 ayda yaşanan spekülatif yükselişin normal şartlarda faiz artışı ve bütçeden tasarruflarla engellenmesi gerekirken, Saray Yönetimi, faize kur garantisi vererek örtülü faiz artırımı yaptı. Bu kur garantisinin bütün yükü ve riskleri Hazine’nin üstüne yıkıldı. Hazinenin, dolayısı ile Türk milletinin sırtındaki kur garantili otoyollar, köprüler, havaalanları, şehir hastanelere, şimdi de kur garantili faiz yükü bindi.

Faiz, borç alanla borç veren arasındaki bir fiyattır. Başka bir ifade ile mevduat sahibi ile banka arasında ve kredi alanla banka arasındaki fiyattır. Şimdi devlet mevduat sahibine diyor ki, “Sen paranı Türk Lirası ile bankaya yatır. Faiz ne kadar düşük olursa olsun fark etmez, dönem sonunda döviz kuru ne kadar arttıysa, aradaki farkı ben vereceğim.” FAİZİ ÖDEMESİ GEREKEN BANKALAR VE KREDİ KULLANAN İŞADAMLARI YERİNE, BU PARAYI HAZİNE’YE VE TÜRK MİLLETİNE ÖDETİYOR.

Karar açıklandığında sıcağı sıcağına akşam saatlerinde Facebook hesabımda paylaşmıştım. Bu karar, Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarlık satışından da beter bir fatura çıkaracak.

Saray yönetimi ve yandaşları, bundan iki gün öncesine kadar “Kuru bilinçli olarak yükseltiyoruz. İhracata dayalı yerli ve milli Türk modeli uygulayacağız” derken ani bir U dönüşü çektiler, örtülü olarak faizi yükselttiler. Ne oldu ya da neyin farkına vardılar ki, bu U dönüşünü yapmaya mecbur kaldılar? Hiçbir dayanağı olmayan yüksek kura dayalı Türk Modeli hayallerinin ömrü nasıl kısa olduysa, bu modelin ömrü de o kadar kısa olacaktır.

Bir taraftan “Eyyy TÜSİAD biz sizin cibilliyetinizi biliyoruz” derken, diğer taraftan bankalar ve kredi kullanan işadamlarının üzerindeki tüm riskleri milletin sırtına yüklediler. Belli ki, döviz kurundaki büyük artışlar; dış borcu bulunan bankalar ve özel sektörü uçurumun kenarına getirmiş. Anlaşılan kötü ekonomi yönetimi nedeniyle, bankalar ve dış borcu bulunan özel sektör şirketleri kurtarılmaya çalışılıyor. Bedeli de Türk Hazinesinin iflası olarak ödenecek.

Esasında olan biten, sevgili dostum ekonomist Cüneyt Akman’ın tweetinde belirttiği gibi, Ekonomi Yönetiminin Faiz Lobisi ile Sevr Anlaşması imzalamasıdır. Bu anlaşma ile sıcak parayı Türkiye’ye davet etmektir.

Bu modelde ısrar edilirse neler olacağını özetleyelim. Bankalar mevduata düşük faiz verecek. Artan kur farkını Hazine bütçede olmayan para ile karşılamaya çalışacak. Ya bugünden çok daha yüksek faizle borçlanarak ve bu borcu Türk Milletinden toplayacağı vergilerle ödeyecek. Ya da dönüp Merkez Bankasına para bas bana ver diyecek. Bunların her ikisi de üç haneli enflasyon demektir. Ve elbette, eğitim, sağlık başta olmak üzere birçok devlet hizmeti daha da aksayacak.

Para piyasalarında kısa süreli döviz düşüşü görülebilir. Kamu bankaları aracılığı ile Merkez Bankası’ndan döviz satıyor olabilirler. Ya da yurt dışından Katar, BAE ya da bıyıklı Türklerin paralarını da getirmiş olabilirler. Bunu birkaç gün içinde anlayacağız. Bu düşüş uzun sürmez. Şunu söylemek, bir iktisatçı olarak boynumun borcu... Hazinede ve bütçede karşılığı olmayan garanti nedeniyle Türkiye’nin riskleri kendiliğinden artar. Dolar 8.5 lira ve Merkez Bankası faizi yüzde 19 iken Hazine yüzde 17 ile borçlanıyordu. Dolar 18’e çıkıp Merkez Bankası faizi yüzde 14’e düştüğünde, Hazine faizi düşmedi aksine yüzde 25’e tırmandı. Çok kısa bir süre içinde önce Hazine borçlanma faizi daha da artacak, Hazine açıkları ve enflasyon beklentileri nedeniyle döviz kuru yine artacak. Kur garantili mevduat için üç ay, altı ay ve bir yıllık vade koydular. Üç aylık vadeli TL mevduatı artar. Üç ay sonra da Hazine büyük bir açıkla karşı karşıya kalır.

Önümüzdeki aylar birçok belirsizliğe gebe… Fırtına poyrazdan eserken aniden lodosa dönüyor. Geminin kaptanı ise şaşkın… Dalgayı baş omuzluktan karşılamak yerine bir iskele bordadan, bir sancak bordadan alıp sürekli yalpaya düşüyor. Umarım kayalıklara bindirip gemiyi parçalamaz.

Ekonomide var olan güven sorunun giderilmesi bu saatten sonra mümkün değildir. Bu da istikrarsızlığa neden oluyor. AKP iktidarının ekonomide teknik olarak alacağı hiçbir önlem kalmamıştır. Biran önce bırakıp gitmelidirler. Eğer bu ülkeyi birazcık sevip düşünüyorlarsa da, gidinceye kadar olan sürede, biraz faizi yükseltip bütçe harcamalarını kısmak ve piyasaların sakinleşmesini sağlamaktır. Bunu saray yönetiminden beklemenin bir hayal olduğunu biliyorum ama yine de bir temenni olarak aktarmak istiyorum.

 


18 Aralık 2021 Cumartesi

SÖMÜRGE EKONOMİSİ MODELİ

 

Uğur Dündar: Sömürge ekonomisi modeli!.. – Sözcü (sozcu.com.tr)

18 Aralık 2021 Sözcü Gazetesi

İFLASIN EŞİĞİNDE SÖMÜRGE EKONOMİSİ MODELİ

Doğru Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, dostum, gazetecilikten arkadaşım Meriç Köyatası’ndan yeni bir mektup aldım. Köyatası, döviz kurlarında yaşanan fırtınayı, asgari ücreti, ortaya atılan ihracata dayalı ekonomik büyüme modelini ve emeklilerin zam beklentilerini bir potada eritip değerlendirmiş.

Gerek kurlardaki artışın, gerek yeni belirlenen asgari ücretin Türkiye’yi fakirleştirdiğini, fakirleşen bir ülkede düşük değerli ihraç malları ile bir kalkınma ve refah sağlanamayacağını, aksine ekonomide sömürge modeline geçildiğini söylüyor. Özellikle emekliler için yazdıkları çok ilginç. İster kapitalizmin kuramcısı Adam Smith’in penceresinden, ister sosyalist ekonominin kuramcısı Karl Marks penceresinden bakın, emekliler için ciddi bir maaş zammı yapılması gerektiğini savunuyor.   

Sevgili Uğur…

Ekonomide fırtınalı günler yaşıyoruz. 15 Aralık’ta ABD Merkez Bankası FED’in açıklaması, 16 Aralık’ta bizim Merkez Bankası’nın faiz indirme kararı ile Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan asgari ücreti birlikte değerlendirmemiz gerekiyor. Türkiye giderek fakirleşiyor. Hem döviz kurundaki artışlar nedeniyle fakirleşiyor, hem de asgari ücretteki kâğıt üstündeki artış ama gerçekteki düşüşü nedeniyle yoksullaşıyoruz.

Maalesef Türkiye, bilinçli bir şekilde son dört ayda faizleri indirerek Türk Lirasının yaklaşık yüzde 80 değer kaybetmesine yol açtı. Burada önemli olan nokta şu. Şu ana kadar dolar değer kazanmıyordu, Türk Lirası değer kaybediyordu. ABD Merkez Bankası’nın 15 Aralık’ta yaptığı varlık alımlarını azaltma kararı, artık tahvil alımlarını sınırlayacağı ve karşılığında piyasaya dolar sürmeyeceği anlamına geliyor. Ayrıca 2022 ve 2023 yıllarında da faizi yükselteceğini açıkladı. ABD’nin bu politikası tüm dünyada doların değerini yükseltecek. Artık bugünden itibaren Türk Lirası hem kendi iç sorunları nedeniyle değer kaybetmeye devam edecek, yanı sıra ABD doları da, kendi dinamiği ile değer kazanacak. Böylelikle döviz kuru iki etki nedeniyle yükselmeye devam edecek.

Yine ayrıca Türkiye’nin 450 milyar dolarlık dış borcu, bir yıl içinde ödenmesi gereken dış borç ve cari açık miktarının yaklaşık 200 milyar doları bulması ek döviz talebi yaratacak. Bu da döviz kuru üstünde yine yukarı yönlü bir baskı oluşturacak. Artan döviz kuru, mevcut enflasyonu daha da artıracak. Türkiye, enflasyon, devalüasyon sarmalına girdi. Güvenilir bir siyasi iktidar değişikliği ve sağlam bir ekonomi politikası yürürlüğe girinceye kadar bu kısır döngü devam edecek. 

Maalesef yaşadığımız kur krizi, 1994 krizi ve 2001 krizinden daha ağır olacak gibi duruyor. Hatırlarsın, ekonomi profesörü Tansu Çiller, yüzde 90 olan faizleri emirle yüzde 88’e indirmek istemişti. Dolar önce 8 bin liradan 12 bin liraya ardından da bir iki ay içinde 40 bin liraya çıktı, sonrasında gecelik repo faizlerinin yüzde 400’e çıkarılmasıyla 30 bin lirada sakinleşmişti. İnatla ve emirle faizi indirmenin bedeli yüzde 375 oranında devalüasyon olmuştu. Şu andaki dış borcumuz ve cari açığımız 1994’ten daha ağır… Varın bundan sonra olacakları tahmin edin.

Ve maalesef bunlar bilinçli uygulanan politikaların sonucu. Şu soruyu rahatlıkla sorabiliriz. “Türkiye’nin uluslararası piyasalarda güven kaybı o kadar arttı ki, artık yurt dışından yüksek faizle bile borç bulmakta zorlanıyor. Acaba dış kaynak yaratmak için Türkiye’nin varlık değerlerini iyice ucuzlatıp yok pahasına yabancılara mı satmayı planlıyorlar?”

Türkiye’de olan biteni yakından izleyenler, bu soruya gerçekçi yanıt bulabilecektir diye düşünüyorum.

ASGARİ ÜCRETİN YÜKÜ İŞVERENLE BÜTÇE ARASINDA PAYLAŞTIRILDI

Gelelim yüksek döviz kuru ve düşük ücret seviyesi ile Türkiye’nin ihracata dayalı yeni kalkınma modeli hayallerine… Maalesef bu da boş bir hayalden öteye geçmeyecek. Yine 16 Aralık’ta açıklanan asgari ücrete bu pencereden bakmakta fayda var. 

Net asgari ücret 2825 liradan 4253 liraya geldi. Artış, yüzde 50…

Dolarla baktığımızda 2021 yılı başında asgari ücret 384 dolardı, şimdi 275 dolar oldu. Yüzde 28 düştü… Dolardaki artış devam edeceğine göre asgari ücret daha da düşecek demektir.

Asgari ücretteki gelir vergisi ve damga vergisi kaldırıldı. Buna göre de brüt asgari ücret, sosyal güvenlik ödemeleri dahil, 4203 liradan 5879 liraya çıktı. Artış, yüzde yüzde 39… Asgari ücretteki vergi kalkınca, yüzde 50’lik artış yükünün 39 puanı işverene, kalan 11 puanlık kısmı da işverenden alınıp bütçeye, dolayısıyla toplumun bütününe yansıtılmış oldu.

İster döviz kurundaki artışa bakalım, ister bağımsız ekonomistlerin hesapladığı yıllık yüzde 58 enflasyona bakalım, gerçekte asgari ücretin satın alma gücünün düştüğünü söylemek doğru bir tespit olur. 

ÇİN MODELİ DEĞİL SÖMÜRGE EKONOMİSİ MODELİ

Buradan şunu anlıyoruz. Türk ekonomisi ve Türk özel sektörü, teknolojisi, bilgisi ve yapısal özellikleriyle, dünya ekonomisinde ancak baskılanmış sefalet ücreti ile rekabet edebiliyor. Bunda işverenlerin yetersizliği kadar niteliksiz eğitim yapısıyla işgücünün de elbette payı var. Konunun göz ardı edilmemesi gereken önemli bir tarafı da budur ve çok acı bir tablodur. Kindar nesil eğitimi devam ettikçe bu durum daha da kötüleşecektir. O nedenle biz Doğru Parti olarak ısrarla ekonomideki kalkınma modelinde birinci ayağın nitelikli eğitim olduğunu savunuyoruz.

Düşük ücret ve artan döviz kuru ile Türkiye ihracatını artıracak ve ekonomik büyüme sağlayacak iddialarına gelince… Maalesef bu da ayakları yere basın gerçekçi bir yaklaşım değil. Düşük ücret ve yüksek kura dayalı model ile Türkiye zenginleşmez, aksine fakirleşir.

İhraç malları fiyatlarınız düşerken, ithal malları fiyatlarınız artıyorsa, yaptığınız ihracatla zenginleşmez, aksine yoksullaşırsınız. Yurt içinden yurt dışına gelir ve servet transfer edersiniz. Çin modelini bir yana bırakın. Bu tipik bir sömürge ekonomisi modelidir.  

Asgari ücret seviyesine ve son dört aylık faiz indirimleri sonucu tırmanan döviz kurlarına baktığımda Türk ekonomisi için “iflasın eşiğinde sömürge ekonomisi modeli” dışında bir tanımlama yapamıyorum.  

ADAM SMİTH, KARL MARKS VE EMEKLİLER…

Asgari ücretin 2825 liradan 4253 liraya çıkması üzerine, emekliler de kendilerine yapılacak zammı bekliyor.  Mart 2021 tarihine göre Türkiye’de ortalama emekli maaşları şöyle: İşçi emeklileri için 2206 lira, Bağ Kur emeklileri için 1684 lira, memur emeklileri için 2735 lira… Emekli maaşlarının en az asgari ücret kadar, hatta bir miktar üstünde olması en doğal haklarıdır.

Kapitalist ekonominin kuramcısı Adam Smith, servetin kaynağı olarak kendi geliştirdiği emek değer teorisi kapsamında, emeği görür. Bu teoriyi daha sonra sosyalist ekonominin kuramcısı Karl Marks geliştirmiş, kârın ve servetin kaynağını emeğin yarattığı artı değer olarak tanımlamıştır. Esasında her ikisi de aynı kapıya çıkar. Kamuya ve özel sektöre ait oluşan tüm servetlerde emeğin, dolayısıyla emeklilerin yadsınamaz hakları vardır. Ve yaşları itibarıyla emekliler, hayat ipinin uzun tarafını değil, kısa tarafını tutuyorlar. Emeklilerden sabır beklemek çok büyük haksızlıktır.

 

 

 

 

 

 


14 Aralık 2021 Salı

BAŞLIKLARLA DOĞRU PARTİ EKONOMİ POLİTİKALARI

EKONOMİDE İZLEYECEĞİMİZ YOL HARİTASI, ÇOK KAPSAMLI BİR ÇALIŞMANIN ÜRÜNÜ... ÖNCEKİ DOSYALARDA BU ÇALIŞMANIN ÖZETLERİ YER ALDI. BU DOSYADA SADECE BAŞLIKLARLA EKONOMİDEKİ YOL HARİTAMIZ YER ALIYOR.

EKONOMİDE YANGINI SÖNDÜRMEK İÇİN….

Hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı ve demokrasi sözü vereceğiz. İşinde uzman kadroları göreve getireceğiz, Merkez Bankası ve TUİK’i bağımsızlığını kollayacağız.

Müteahhitler ve şehir hastanelerine, asalak vakıflara, fahiş fiyatlı ihalelere yapılan ödemelere son vereceğiz.

 Başta elektrik dağıtım şirketleri, otoyol ve köprüleri kamulaştıracağız. Yağmalanan özelleştirmeleri iptal edip tekrar kamu mülkiyetine alacağız.

Ekonomiye can suyu vermek amacıyla, çitçiye, emekliye, işçiye, memura, öğrenciye, esnafa, KOBİ’lere, işsizlere ve sosyal yardım hak sahiplerine, kredi değil  doğrudan gelir desteği sağlayacağız.

Çiftçinin borç faizlerini sileceğiz, mazot, gübre, tohum, yem, zirai ilaç giderlerini ucuzlatacağız.

Dış borç ve ithalat bağımlılığını azaltmak için ithal ikamesi sanayiye destek vereceğiz, gerekirse devlet olarak biz yatırım yapacağız.

Öğrencilerin ana para ve faiz olmak üzere kredi ve yurtlar kurumuna olan tüm borçlarını sileceğiz. Tüm tarikat yurtları, okulları ve üniversitelerini kapatıp mallarına el koyacağız.

YANGIN SONRASI YAPISAL DEĞİŞİM VE HEP BİRLİKTE ÜRETİM VE ADİL BÖLÜŞÜM PROGRAMI…

Hep birlikte üreteceğiz ve ürettiğimizi adil bir şekilde bölüşeceğiz.

Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda devlet ve özel sektörün yer aldığı karma ekonomik model uygulayacağız.

En önemli hedefimiz güçlü bir sosyal devlet oluşturmak. Bunun için köklü bir vergi reformu yapacağız. Bütçeyi mille gelirin yüzde 50’ye çıkaracağız. (Hali hazırda yüzde 20)

Artan bu kaynaklarla;

Eğitim tamamen parasız olacak. Kindar nesil yerine çocukları özgür ve analitik düşünmeye yönelten eğitim sistemi geliştireceğiz.

İlköğretimde öğrencilerin protein ihtilacını karşılamak için iki öğün yeleğini devlet verecek.

Yeni kuşak köy enstitüleri kurulacak. Milli gelirden eğitime ayrılan pay yüzde 4’ten yüzde 8’e çıkarılacak.

Öğretmen, doktor, hemşire, hakim, savcı maaşları milletvekili maaşları ile aynı (ya da yakın) seviyede olacak. 

Koruyucu ve tedavi edici kaliteli sağlık hizmeti herkese ücretsiz olarak sağlanacak. Kent dışındaki şehir hastaneleri kapatılacak, şehir içinde vatandaşın kolaylıkla ulaşabileceği semt hastaneleri kurulacak.

Bir emekli maaşı, kültür ve tatil ihtiyaçları dahil iki kişinin rahatça geçinebileceği seviyede olacak. Sosyal yardımlar sadaka gibi değil herkese adil bir şekilde ulaştırılacak. Güçlü bir vergi reformu ile birlikte tüm yurttaşlara Vatandaşlık Temel Geliri adı altında maaş bağlanacak, kimse kimseye muhtaç kalmayacak. Bu vaatlerin kaynağı için şu anda milli gelir içinde sosyal güvenliği ayrılan yüzde 5’lik pay yüzde 20’ye çıkarılacak.

  Devlet Planlama Teşkilatını yeniden kuracağız. Dinamik bir planlama anlayışıyla ile tarımda, sanayide, turizmde, hizmetler sektöründe yerelden genele doğru kalkınma hamlesi başlatacağız.

Tarımda üretim planlanacak. Çiftçinin ektiği ürün elinde kalmayacak. Hepsini devlet satın alacak. Her köye bir ziraat mühendisi ve bir veteriner atanacak. Yerli tohum ıslahı ve yerli hayvan ırkı ıslahı çalışmaları artırılacak.

Güneydoğu Anadolu bölgesi başta olmak üzere boşa milyarlarca metreküp suyumuz, kanallar ve boru hatları ile Orta Anadolu’ya taşınacak ve tarımda Büyük Orta Anadolu Projesi hayata geçirilecek.

Her il ve bölge için istihdam, ihracat ve teknoloji öncelikli olarak sanayi ve turizm yatırımları planlamalarına başladık. Bu yatırımlar devlet eliyle ve teşvik edilecek özel sektör tarafından yapılacak.

Gençlerin ve kadınların yaratıcı projelerine devlet sermaye desteği sağlayacak, ortak olacak.

Her bölge için arkeolojik ve tarihi zenginlikler ile gastronomi çeşitliliğini ön plana çıkaran turizm kalkınma hamlesi başlatılacak.

Her sene her ilden en az 1000 olmak üzere 1000 bin lise son sınıf öğrencisi birinci yıl lisan öğrenmek, ikinci yıl için liseyi bitirmek için iki yıllığına Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin’e gönderilecek. Yine her ilden en az 200 olmak üzere 20 bin lise mezunu genç üniversite eğitimi için ABD. Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin’e gönderilecek. Ve yine her ilden en az 50 olmak üzere 5000 üniversite öğrencisi, yüksek lisans ve doktora için ABD, Avrupa ülkeleri, Rusya ve Çin’e gönderilecek.

Çevreyi tahrip eden ve rant amaçlı dağıtılan maden ruhsatları iptal edilecek. Metal madenlerin arama faaliyetleri MTA, işleme faaliyetleri de Etibank’ın devletin tekelinde olacak. Maden işleme konusunda yerli ve yabancı şirketlerin Etibank ile ortaklık kurması teşvik edilecek. Madenlerin ham madde olarak ihraç edilmesi yasaklanacak. Ancak yüksek katma değerli işlenmiş maden ihraç edilebilecek.

Tüm ekonomik faaliyetlerde çevreye saygı temel kriter olacak.

Tüm ekonomik ve sosyal faaliyetlerde engelli vatandaşlarımıza pozitif ayrımcılık yapılacak.